İSRAİL’İN NÜKLEER GÖLGESİ: ORTADOĞU’DA AÇIK SIR, KAPALI KAPILAR
Dünya medyası her kriz döngüsünde İran’ın nükleer programını tartışırken, İsrail’in yıllardır sürdürdüğü nükleer sessizlik politikası yeniden gündemde. Tel Aviv yönetimi, nükleer silaha sahip olduğunu ne doğruluyor ne de reddediyor. Bu, küresel nükleer düzende istisnai bir konum yaratıyor.
🔍 90 Başlık, Sıfır Açıklama
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) başta olmak üzere pek çok bağımsız gözlemci, İsrail’in elinde yaklaşık 90 adet nükleer savaş başlığı bulunduğunu belirtiyor. Bunların önemli bir kısmının Dimona Nükleer Araştırma Merkezi etrafında geliştirildiği düşünülüyor.
İsrail’in bu kapasiteye, özellikle 1950’li ve 60’lı yıllarda Fransa ve Avrupa’nın desteğiyle ulaştığı biliniyor. Böylece İsrail, fiili olarak Ortadoğu’nun ilk ve şu ana kadar tek nükleer gücü konumuna geldi.
🕶️ Belirsizlik Doktrini: “Amimut”
İsrail’in nükleer stratejisi, uluslararası literatürde “amimut” (belirsizlik politikası) olarak anılıyor. Tel Aviv bu politika doğrultusunda, nükleer silaha sahip olduğunu açıkça ifade etmiyor ama bunu reddetmekten de kaçınıyor.
Bu tutumun zeminini, 1969 yılında dönemin ABD Başkanı Richard Nixon ile İsrail Başbakanı Golda Meir arasında yapılan örtülü anlaşma oluşturuyor. Anlaşmaya göre:
- İsrail nükleer varlığını resmen açıklamayacak,
- ABD de bunu sorgulamayacak.
Bu sessiz mutabakat, bugüne kadar kesintisiz sürdü.
⚠️ NPT’ye İmza Yok, Denetime Kapalı
İsrail, 190 ülkenin taraf olduğu Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’na (NPT) taraf değil. Bu nedenle:
- Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) denetimlerine tabi değil,
- Dimona gibi tesisler uluslararası gözetime kapalı.
Birleşmiş Milletler, defalarca İsrail’i NPT’ye katılmaya ve tesislerini denetime açmaya çağırdı. Ancak bugüne kadar somut bir adım atılmadı.
🌍 İkiyüzlü Dengeler, Nükleer Çift Standart
Uzmanlara göre, uluslararası toplumun İran gibi ülkeler üzerinde nükleer baskı kurarken, İsrail’in nükleer kapasitesine sessiz kalması jeopolitik çift standardı gözler önüne seriyor. Bu durum:
- Ortadoğu’daki silahlanma yarışını körüklüyor,
- İran gibi ülkelerin “dengeleyici caydırıcılık” amacıyla nükleer programlarını hızlandırmalarına zemin hazırlıyor.
🧨 Sonuç: Sessizlik, Savaşın Tetikleyicisi mi?
İsrail’in sessiz nükleer doktrini, bölgedeki tüm dengeleri derinden etkiliyor. Resmen kabul edilmeyen bu güç, Tel Aviv’e stratejik üstünlük sağlasa da, karşılıklı yok oluş (mutual destruction) dengesini de giderek daha kırılgan hale getiriyor.
Artan İran gerilimi, bu belirsizliğin artık istikrar değil, kontrolsüz tırmanış riski doğurduğunu gösteriyor.