● Banka kredilerine erişimin zorlaştığı dönemde, bireyler ve işletmeler rotayı kredili mevduat hesaplarına çevirdi.
● Tüketici kredili mevduatlar bir yılda yüzde 82, ticari olanlar yüzde 56 arttı; sistemdeki payı yüzde 4,2 ile tarihi zirveye ulaştı.
● Finansal sıkışıklığın yeni adresi artık kredili mevduatlar: “musluklar kapalı, nakit ihtiyacı açık.”
Kredi faizlerinin hızla yükseldiği, bankaların kredi onay süreçlerini daralttığı bu dönemde vatandaş ve şirketler yeni bir finansal nefes kapısı buldu: kredili mevduat hesapları. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, hem bireysel hem ticari kredili mevduatlar 2025’in Ekim haftasında rekor seviyelere çıktı.
Bireysel kredili mevduat bakiyesi bir yılda 359 milyar TL’den 654 milyar TL’ye fırlayarak yüzde 82 arttı. Aynı dönemde ticari kredili mevduatlar 140 milyar TL’den 219 milyar TL’ye yükseldi; bu da yüzde 56’lık bir sıçramaya işaret ediyor. Toplam kredili mevduat hacmi, bankacılık sistemindeki toplam kredilerin yüzde 4,2’sine ulaştı — bu oran, sistem tarihinde ilk kez bu kadar yüksek.
Uzmanlara göre bu tablo, kredi musluklarının kısılmasıyla birlikte “gölge borçlanma” eğiliminin hızla yayılmakta olduğunu gösteriyor. Nakit ihtiyacı artan birey ve işletmeler, limitlerinin son kuruşuna kadar kredili mevduatlarını kullanıyor. Bu durum, kısa vadeli borç yükünü artırırken, yüksek faizli kredili mevduatların tüketici üzerindeki baskısını da büyütüyor.
Ticari tarafta tablo farklı değil. Taksitli ticari krediler bir yılda yüzde 63 artarak 3,165 trilyon TL’ye ulaştı. Şirketler artan girdi maliyetleri, tedarik süresi ve sermaye sıkışıklığı nedeniyle taksitli krediye sarılıyor. Bankalar açısından ise yüksek faizli bu krediler, kârlılıkta güçlü bir kalem olarak öne çıkıyor.
BS Ekonomi yorumu: Kredi kanallarındaki tıkanma, ekonomide “görünmeyen borç” dönemini başlattı. Kredili mevduatlar, finansal sistemin en riskli alanına dönüşürken, gelir artışıyla desteklenmeyen bu hızlı büyüme sürdürülemez bir tabloyu işaret ediyor. Yüksek faiz ortamı, borçlanmayı frenlemek yerine, daha kısa vadeli ve pahalı kanallara yönlendirmeye başladı — bu da “sıkılaştırmanın yan etkisi” olarak tarihe geçebilir.
