İran’ın yaklaşık 1,5 milyon varillik petrol üretimine karşı ABD’nin 5 Kasım’da resmi olarak başlatacağı ambargo sebebiyle petrol fiyatları üzerinde yukarı doğru baskı meydana getirirken Suudi Arabistan’ın arz miktarını artıracağı haberi, OPEC ve Uluslararası Enerji Ajansı’nın küresel petrol talebinde 2019 yılı sonuna kadar düşüş öngörmesi petrol fiyatları üzerindeki baskıyı hafifletiyor.
Petrol fiyatlarında yukarı yönlü baskının hafiflemesi ABD’de enflasyon üzerindeki baskının azalmasında etkili olacaktır. Bu da kademeli faiz artışlarını öngören Fed’den agresif bir adım görmeyeceğiz demek. Dışarıdan net enerji ithal eden Türkiye’nin petrol fiyatlarında yukarı yönlü şok yaşamaması ise hem enflasyon hem de ödemeler dengesi üzerinde baskının da hafiflemesine sebep olacaktır. Bu sebeple ABD’nin İran ambargosuna başlayacağı 5 Kasım tarihi önemli.
Geçen hafta açıklanan verilere göre Türkiye’nin Ağustos ayı ödemeler dengesinin fazla vermesi, 12-aylık toplam cari açığın 51 milyar dolar seviyesine gerilemesi ve Rahip Brunson’un serbest bırakılması Dolar-TL kurunu 5,50-5,70 bandına geriletti. Etkisini Merkez Bankası Beklenti Anketi verilerinde de gördük: Enflasyon ve GSYH büyüme beklentilerindeki gerileme cari açığı da hızla aşağı çekmiş görünüyor. Cari açıktaki gerilemenin talep daralmasından kaynaklanması olumlu gözükse de yüksek teknolojik ürün üretmemizi ve ihraç etmemizi sağlayacak yapısal reformlar yapılmadıkça cari açıktaki gerilemenin kalıcı değil geçici olacağını, cari açığın finansmanının ise net hata ve noksan ile rezervlerden karşılanarak sağlıksız kalmaya devam edeceğini unutmayalım.
Dolayısıyla Türkiye ekonomisi petrol fiyatları ve TL’deki dalgalanmalara karşı ayakta kalmaya çalışırken bu hafta Merkez Bankası’nın yapacağı para politikası toplantısında nasıl bir aksiyon alacağı önemli. TCMB, son gerçekleştirdiği 13 Eylül toplantısında bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını 625 baz puan artırarak %17,75’ten %24,0 seviyesine yükseltmişti. İç ve dış talepte gerileme sanayi üretimini dolayısıyla da büyümeyi aşağı çekmesi fiyatlar genel seviyesi üzerinde baskıyı aşağı çekerken petrol fiyatları ve TL’deki dalgalanmalar risk oluşturmaya devam ediyor.
Her ne kadar TCMB’nin reel efektif döviz kuru verileri Dolar-TL’de 3,60 seviyelerini desteklese de
. güçlü ABD ekonomisinden kaynaklanan yüksek faiz ortamı,
. Avrupa Merkez Bankası ve Fed’in likiditeyi daraltması,
. ABD’nin yürüttüğü ticaret savaşına bağlı küresel ticarette zayıflama ve
. olumsuz jeopolitik gelişmeler
özellikle Türkiye dahil net enerji ithal eden ve dış finansmana bağımlı ülke ekonomilerini olumsuz etkilemeye devam etmesi TL üzerinde risk priminin düşmesini engelliyor. Eylül ayında 550 seviyesini aşan Türkiye’nin 5-yıl vadeli CDS primleri Ekim 2017’de 170-190 aralığında işlem görüyordu.
Özetle TCMB’nin faiz artırmakta geç kalması TL’nin kırılganlığını artırarak iç ve dış olumsuzlukların da etkisiyle Dolar-TL’yi 7,0, 2-yıl vadeli tahvilin bileşik faizini %27, risk priminin ise 550 seviyelerinin üzerine taşımasına sebep olmuştu. TCMB’nin sert faiz artırımı ve sonrasında dış politikada yaşanan olumlu gelişmeler Dolar-TL’yi 5,50-5,70 seviyelerine tekrar geriletti. Dolayısıyla TCMB Perşembe günü yapacağı toplantıda sembolik bir faiz artırımı yapması halinde kurda bir miktar geri çekilme görebiliriz. Ancak kalıcı iyileşme için AB ve ABD ile olan siyasi ilişkilerin kuvvetlenmesi ve yapısal reformların ivedilikle ön plana çekilmesi gerektiğini tekrar edelim.