Son günlerde ekonomi yönetiminin para arayışı hepimizin malumu. Hani demiş ya şair “Ne hasta bekler sabahı / Ne taze ölüyü mezar / Ne de şeytan bir günahı / Seni beklediğim kadar”. Biz de önceki dönemde yapılan yanlışları hal yoluna koymak için parayı böyle bekliyoruz işte. Ve bu alacağımız paranın da bir maliyeti olacak.
İşte bu maliyet de küresel piyasalarda nasıl bir seyir göreceğimize bağlı. Küresel piyasaları üç potansiyel senaryo bekliyor: “Yumuşak iniş, stagflasyon ve sert iniş.”
Bu yazımızda bu üç ihtimali ve Türkiye ekonomisine olan potansiyel etkilerini değerlendireceğiz.
FED’in ne yapacağı temel olarak iki unsura bağlı. Enflasyonun seyri ve yüksek kalan faizlerin piyasada özellikle bankacılık ve ticari emlak sektöründe iflaslara yol açıp açmayacağı.
Standart senaryoda “yumuşak iniş” beklentileri öne çıkıyor. Enflasyonun uzun süre yüksek seyredecek faizlerin de etkisiyle enflasyonda ve büyümede kontrollü bir düşüş göreceğiz. Ardından da yine belli bir noktada kontrollü faiz indirimleri gelecek. Bizim ekonomi yönetimimizde de bu beklenti öne çıkıyor. Diğer beklentiler üzerine kurulu bir plan var mı, bilmiyoruz.
Mehmet Şimşek “2024’ün ikinci yarısından itibaren rüzgar bizim lehimize esecek” derken bu senaryoyu temel alıyordu. Şimdilerde bu verilen tarih bir çeyrek daha ötelenmiş görünüyor. Daha da ötelenmesi için de sebepler sonsuz…
Bu sebeplerden biri de savaş. Savaş nedeniyle petrolün yukarı tırmandığı ve önünün alınamadığı durumda ise stagflasyon riski öne çıkacak.
İkinci bir sebep de özellikle bankacılık ve ticari emlak sektöründe iflasların dalga dalga yayıldığı bir durumun yaşanması. Böyle bir senaryo daha sert bir inişi gündeme getirebilir. Bu noktada da FED hızlı faiz indirimleriyle duruma müdahale edecektir. Bunun FED’in istemediği senaryo olduğunu biliyoruz.
Öncelikle stagflasyon riskini inceleyelim. Enflasyonun en temel belirleyicisi ulaşım, ısınma ve gıda fiyatlarına kadar hemen hemen tüm fiyatlarda genel bir etkisi olan petrol. Brent petrol savaş öncesi 85 doların altını gördükten sonra 87 dolar seviyelerini izlemeye devam ediyor. Savaşın yayılması ve sertleşmesi durumunda etkilerini petrol üzerinde göreceğiz. Bu da enflasyonun uzun süre yüksek kalması ve durgunlukla enflasyonu aynı anda yaşandığı stagflasyon senaryosunu gündeme getirebilir. Fakat genel konsensüs savaşın kısa bir sürede yayılmayacağı yönünde. Bu durum da genel olarak 2024’ün son çeyrek olması beklenen faiz indirimleri öne çekilebilir.
Dün enflasyon verisi sonrası yaptığımız canlı yayın bu konuda kavrayışımızı genişletmemiz için oldukça önemli. Hem uluslararası alanda yaşanan gelişmeleri hem de bunların küresel piyasalara etkilerini değerlendirdiğimiz yayınımız aşağıda:
FED’in “Higher for longer” söylemini baltalayacak olan ikinci senaryo bankacılık ve emlak sektöründe git gide artan iflas riskleriyle bağıntılı.
Bunun neden olabileceğini de Murat Aysan aşağıda çok güzel özetlemiş.
Küresel faizlerin hızla artması banka ve şirket bilançolarında yer alan düşük getirili tahvillerde henüz realize edilmemiş inanılmaz boyutlarda zarara yol açtı. Bu zararların artık sürdürülemeyerek realize edildiği noktalarda yeni iflasların gelmesi olası görünüyor. Böyle bir durumda da FED büyük çapta bir iflas dalgasını önlemek için faiz indirimine gidebilir.
Bu üç senaryodan hangisinin öne çıkacağı bizim için de hayati öneme sahip. Enerji fiyatlarında dışa bağımlı olduğumuz düşünüldüğünde stagflasyon bizi en kötü etkileyecek durum olur. Yine iflaslarla büyüyecek küresel resesyon ortamı borç bulup ekonomiyi tekrar rayına koyma umutlarımızı tüketebilir. Yumuşak iniş bizim için en olumlu senaryo gibi duruyor. Ancak bu noktada da faiz indirimi beklentilerinin gün geçtikçe biraz daha uzak bir tarihe ötelendiği gerçeğini unutmamak lazım.
En iyi senaryo gerçekleşmezse çarşı pazar karışır! “Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin” senaryosuna geçeriz ki bir daha belimizi doğrultamayız.