Küresel yavaşlama küresel borç miktarını artırabilir

0
239

Geçen hafta IMF’nin yayınladığı Dünya Ekonomik Görünüm raporunda Türkiye’deki kırılganlığa bağlı olarak Avrupa ekonomisinin olumsuz etkilendiği vurgulanmıştı. Çarşamba yayınlanacak birinci çeyrek enflasyon görünümü raporunda Merkez Bankası’nın (TCMB) ekonomiye yönelik beklentilerini okuyacağız.

TCMB, 16 Ocak tarihli para politikası toplantısına ait tutanaklarda;
. İktisadi faaliyetteki yavaşlamanın sektörler geneline yayıldığı;
. Talepte daralma, TL’de yaşanan değer kazancı, düşen enerji fiyatları, temel mal grubu ve hizmet grubunda yaşanan fiyat azalışlarının etkisiyle enflasyonda yavaşlama kaydedildiğini belirtmişti.

Tutanaklarda küresel enflasyona yönelik riskler şöyle sıralanmıştı:
. Enerji fiyatlarındaki yüksek oynaklık
. Ücret enflasyonu.

Gelişmekte olan ülkelere yönelen portföy akımları üzerindeki aşağı yönlü riskler olarak ise
. Küresel ekonomi politikalarına ilişkin belirsizlik ve
. Yüksek seviyedeki küresel finansal riskler ifade edilmişti.

Hem Fed hem de Avrupa Merkez Bankası ekonomide yavaşlamaya bağlı olarak gerekirse ek tedbirler alacaklarını tekrarlıyorlar. ABD-Çin ticaret anlaşmazlığı, Brexit ve Çin ekonomisine yönelik belirsizliklerin küresel ekonomi üzerinde yarattığı tahribatın artması halinde genişlemeci politikalara dönüleceği açık. Bu sürece Çin de dahil olacak. Çin hükümeti ekonomiyi hızlandırmak için miktarsal genişleme uygulamasına hazırlanıyor. Bu da 250 trilyon dolar seviyesindeki küresel borç tutarının artacağı anlamına geliyor.

Geçen hafta Davos’ta yapılan Dünya Ekonomi Forumu’nda küresel borç sorununun ele alındığı bir panelde gelişmiş ülkelerin düşük faizden dolayı borç yükünü artırdıkları, gelişmekte olan ülkelerin ise örneğin altyapı projelerinin borç yükünü artırdığı ve bilançoların kur riskiyle karşı karşıya kaldığı, bu sebeple özellikle gelişmekte olan ülkelerin bütçe disiplininden sapmamaları gerektiği ifade edildi.

Dahası, panelde küresel tasarrufların küresel yatırımlardan daha fazla artmasının etkisiyle küresel reel faizlerin düştüğü, dolayısıyla tasarrufların sermaye piyasalarına kaydığı; politika faizlerinin uzun süre düşük tutulmasının ise finansal riski artırdığı ve varlık fiyatlarını yükselttiği, bunda ekonomik temellerin güçlü olması değil nominal faizlerin düşük tutulmasının etkisi olduğu belirtildi.

Anlaşılacağı üzere risklerin giderek arttığı bir ortamda hükümetlerin ekonomiyi hızlandırma çabalarına karşı merkez bankalarının doğru bir şekilde para politikaları üretebilmeleri de giderek zorlaşıyor. Böyle bir ortamda kırılgan ekonomik yapıya sahip ülkelerin -ki Türkiye listenin başlarında- bütçe disiplininden asla taviz vermemeleri gerekiyor. Aksi halde güvenli liman arayışında kur riskini en ağır yaşayacak ülkelerden biri olacağız.

Dolayısıyla Fed’in Çarşamba günü açıklayacağı para politikası kararı büyük önem arz ediyor.

Dr. Fulya Gürbüz