Türk-İş’in yayınladığı 2020 yılı Nisan ayı Açlık ve Yoksulluk Sınırı raporuna göre;
. “Koronavirüs salgını dar gelirliyi daha fazla etkiliyor
. Bir çalışanın aylık yaşam maliyeti tutarı 2.884 TL
. Dört kişilik ailenin açlık sınırı 2.374 TL, yoksulluk sınırı 7.733 TL
. Mutfak enflasyonunda artış oranı aylık %1,23, on iki aylık %12,68″
Yukarıdaki grafikte de görüleceği gibi dört kişilik bir ailenin aylık yoksulluk sınırındaki yukarı doğru eğilim TÜFE endeksindeki eğilime paralel hareket ediyor. Diğer bir ifadeyle, tüketici fiyat endeksindeki artış hane halkının temel ihtiyaçlarını edinmesini giderek zorlaştırıyor, hane halkı fiyatlar karşısında eziliyor.
Elbette tüketici fiyat endeksindeki hızlanmanın en önemli sebebi 2018 yılında Türk lirasının ABD doları gibi rezerv paralara karşılık sert değer kayıpları yaşaması oldu. Aşağıdaki grafik kurdaki hızlanmanın enflasyonu, dolayısıyla da yoksulluk ve açlık sınırını nasıl etkilediğini anlatıyor.
Gelin, yukarıdaki grafiği Türk lirası cinsinden değil de ABD doları cinsinden görelim:
2008-2012 döneminde nispeten dar aralıkta seyreden Dolar-TL kurunun 2013 yılında değerlenmeye başlaması ve 2016 yılı ile birlikte hızını artırması sonucunda ne oldu? ABD doları cinsinden yoksulluk sınırı, yoksulu kabaca %40 daha da yoksullaştırdı.
Ne sonuç çıkarmalıyız?
Türk lirası üzerindeki baskılar arttıkça hane halkımız yoksullaşmaya, dolayısıyla gelir grupları arasındaki makasın da açıldığına tanık oluyoruz.
Ne yapılmalı?
Eğitim, ekonomi, hukuk, sağlık, tarım ve uluslararası siyasette istikrar getirecek reform niteliğinde adımlar gerekiyor.
Dr. Fulya Gürbüz