- Kazakistan, Bulgaristan ve Türkiye rezervlerini artırırken, Çin’in altın stoğu 2.300 tonu aştı.
- Enflasyon oranları yüksek ülkelerde altın alımı sürerken, politika söylemleri ile piyasa gerçekleri arasındaki uçurum büyüyor.
- Ekonomist Artunç Kocabalkan, “Altın almayın” çağrısına karşı çıkarak, enflasyon ve popülizm arasındaki gerilime dikkat çekti.
Küresel merkez bankaları, 2025’in son çeyreğine girerken altın alımlarını hız kesmeden sürdürüyor. Son verilere göre Kazakistan Merkez Bankası rezervlerine 8 ton, Bulgaristan ve Türkiye Merkez Bankaları ise 2’şer ton altın ekledi. Çin Halk Bankası da üst üste 10. ayda alım yaparak 2 tonluk artışla toplam rezervini ilk kez 2.300 tonun üzerine taşıdı. Bu tablo, altının merkez bankaları için hâlâ “güvenli liman” olmaya devam ettiğini gösteriyor.

Enflasyon – Altın Çelişkisi
Dikkat çekici nokta, bu altın alımlarının çoğunlukla yüksek enflasyonla boğuşan ülkeler tarafından yapılması. Türkiye’de yıllık enflasyon %30’un üzerinde, Kazakistan’da %9 civarında, Bulgaristan’da ise %5–6 seviyelerinde seyrediyor. Çin’de resmi enflasyon düşük görünse de, iç talepteki baskılar ve yuanın değer kaybı endişe yaratıyor. Yani, merkez bankaları kağıt para değerini korumakta zorlanırken rezervlerini altınla çeşitlendirme yoluna gidiyor.
Kocabalkan’dan Bakan’a Sert Yanıt
Bu gelişmelerin gölgesinde, ekonomist Artunç Kocabalkan sosyal medya hesabından Hazine ve Maliye Bakanı’nın “altın almayın” çağrısına sert yanıt verdi. Kocabalkan paylaşımında, “Merkez bankaları altın alıyor, peki bu ülkelerin enflasyon oranları ne? Sorun altın rezervi değil; vatandaş enflasyon mücadelesinde popülizme mahkum ediliyor. Lütfen aklımızla dalga geçmeyin” ifadelerini kullandı.
Bu yorum, hükümetin enflasyon karşısında vatandaşın güvenlik arayışını küçümsemesine tepki olarak öne çıkıyor. Yatırımcıların reel getiri arayışı ile politik söylemler arasındaki mesafe, özellikle yüksek enflasyonlu ülkelerde giderek daha görünür hale geliyor.
Popülizm ve Enflasyonun Gölgesinde Altın
Küresel ölçekte merkez bankalarının altına yönelmesi, aslında para politikalarındaki belirsizliğin açık bir göstergesi. Türkiye gibi yüksek enflasyonlu ülkelerde vatandaşın altına ilgisi, yalnızca geleneksel bir alışkanlık değil; aynı zamanda para birimine olan güvensizliğin güçlü bir yansıması. Ancak bu davranışın siyasi söylemle bastırılmaya çalışılması, ekonomistler tarafından “gerçeklerle çelişen bir yaklaşım” olarak eleştiriliyor.
Sonuç olarak, merkez bankalarının altın alımları artarken, Türkiye’de “altın almayın” çıkışı ve buna karşı verilen tepkiler, siyaset ile ekonomik gerçekler arasındaki çatlağı bir kez daha gözler önüne serdi.